Pandemide farkına vardığımız en önemli ihtiyaçlarımızdan biri de tatmininden çok uzak bir noktada durduğumuz şeffaflık ihtiyacı oldu. Bu süreçte başta hükümetler ve medya olmak üzere dünya çapında kurumsal güven endekslerinde hatırı sayılır çakılmalar gerçekleşti. İnsanlar, belirli kurumlara karşı zaten azalmakta olan güven duygularını iyiden iyiye kaybetmeye başladılar. Elbette bu durumun ortaya çıkmasında en çok etkili olan faktörlerin başında hükümetlerin pandemiyle mücadele süreçlerinde şeffaf bir iletişim izlememeleri ve vatandaşların paylaşılan istatistiklere güven duymaması geliyor. Kendi ülkemizde de yaşadığımız bu tedirginliğin ucu, Dünya Sağlık Örgütü’nün ülkeleri, verileri şekilde yansıtmakla mükellef olduklarına dair sert bir dille uyarmasına kadar vardı. Bu süreçte ana misyonu haber vermek ve bilgilendirmek olan medyaya olan güven de eskiye kıyasla çok daha sert bir düşüşle karşılaştı. Benzer şekilde Birleşmiş Milletler gibi hükümetlerle birlikte ve hükümetler aracılığıyla çalışan kurumlara karşı da, özellikle AB içinde ciddi bir güven kaybı kaydedildi. Bu sonuçların arasında bana göre en ilginç olansa bir yükseliş hikayesi: Küresel bir halkla ilişkiler şirketi olan Endelman’ın 2021 Güven Barometresi araştırmasına göre 28 ülkede güven açısından yükselişe geçen yalnızca iş dünyası oldu. Anket sonuçlarına göre 28 ülkenin 27’sinde en güvenilir kurumların şirketler haline geldiği ve % 61 gibi çok yüksek bir oranla “tamamen güvenilir” olarak nitelendirildikleri ortaya çıktı. Özellikle teknoloji ve hızlı tüketim sektörlerinde arka arkaya ortaya çıkan skandallara rağmen böyle bir sonuç elde edilmesi şaşırtıcı. Elbette diğer kurumlara olan güvende yaşanan sert düşüş, şirketlerin yükselişini kısmi olarak açıklayabilir. Ancak hikayeye biraz daha yakından bakmakta, şirketlerin neyi doğru yaptığına ve hükümetlerin ve medyanın neden bu doğrunun uzağında kaldığına dair düşünmekte de fayda var.
“NETWORK” DÜNYASINDA ŞEFFAFLIK VE GÜVEN
Günümüz dünyasını bir bağlantısallık ve ağlar dünyası olarak tanımlamak mümkün. Her gün cep telefonlarımız sayesinde gözümüzü bir ağlar dünyasının içinde açıyor, bir ağlar bütünü olan sosyal medyada saatlerimizi geçiriyoruz. İş dünyasında en fazla sayıda ve en kuvvetli bağlantılara, en geniş ve derin ağa sahip olanlar en başarılı kişiler ve kurumlar haline geliyorlar. İstisnasız her alanda kavramsal ve pratik olarak öneminin farkına vardığımız “ağlar”, artık tek yönlü zincirler üzerinden değil, döngüsel ve girift yapılar üzerinden hayatımızı sürdürdüğümüzü gösteriyor.
Şirketlere artan güvenin nedeni, yeni nesil teknolojilerin kullanımıyla tüm süreçlerini takip edilebilir, şeffaf ve güvenilir hale getirmeleri. Benzer bir dönüşümün hükümetler ve yerel yönetimler tarafında da yaşanması zaruri.
Şirketler tarafında söz konusu ağların önemi ve ne şekilde yapılandırılmaları gerektiği konusu uzun yıllardır gündemde. Pek çok şirket tedarik, üretim ve dağıtım süreçlerinde ağ yapısını merkeze alarak, bu ağların gerek şirketler gerekse tüketiciler tarafında nasıl daha sağlıklı işler hale getirilebileceği üzerinde çalışıyor. Ağların bu beklentileri karşılayabilmeleri için bazı temel ilkeler üzerine inşa edilmeleri gerekli: açıklık, şeffaflık, merkeziyetsizlik ve hesap verebilirlik. Bu yapılar ilgili tüm taraflar açısından yeni değer önermeleri, kazanç ve fırsatlar yaratabileceği gibi, yalnızca ağın “sahibine” tanınan erişim ve kontrol yetkilerini de ağa yayarak, monopolistik bir güç yaratma ihtimalini ortadan kaldırıyor. Günümüz tüketicisinin istediği yapı da tam olarak bu. Mevcut koşullar altında şirketlere duyulan güvenin artmasının önemli nedenlerinden biri, giderek daha fazla şirketin tüketicinin şeffaflık ve güven arayışına cevap verecek bu gibi adımları atıyor olması.
Bu noktada ise devreye yeni nesil teknolojiler ve özellikle blockchain teknolojisi giriyor. Blockchain tabanlı sistemler üzerinde veriler tek bir kişi ya da kurum tarafından değiştirilemediği ve izin verilen tüm kullanıcılar tarafından görüntülenebildiği için, ürün ve hizmetlere ilişkin tüm detaylar şeffaf bir biçimde paylaşılıyor ve ilgili kişi ve kurumlar tarafından takip edilebiliyor. Sisteme işlenen verilerin değiştirilemez olması nedeni ile yanlış ya da yönlendirici bilgilendirmenin önüne geçilmiş oluyor. Dolayısı ile tüketiciler de dahil olmak üzere tüm ağ üyeleri açısından güven tesis ediliyor. Öte yandan, herhangi bir ürüne ilişkin bir sorunla karşılaşıldığında, ürünün kaynağının biliniyor olması dolayısı ile hızla müdahale etmek ve çözüm geliştirmek mümkün. Bu durum tüketiciyi koruduğu gibi, şirketler açısından da maddi ve gayri maddi pek çok maliyetin oluşmasının önüne geçiyor.
Vatandaşların ve tüketicilerin muhatap oldukları kurumlardan giderek yükselen bir beklentiyle şeffaflık ve güvenilirlik talep ettikleri günümüzde, bu konu bir “uyum sağla ya da yok ol” meselesi. Güven barometresinin şirketler tarafında yükselişe geçmesinin en önemli sebeplerinden biri, artık pek çok şirketin bu beklentiye uyum sağlaması ve yeni nesil teknolojilerin kullanımıyla tüm süreçlerini takip edilebilir, şeffaf ve güvenilir hale getirmeleri. Benzer bir dönüşümün hükümetler ve yerel yönetimler tarafında da yaşanması zaruri. Önümüzdeki yıllarda vatandaşların artan farkındalık ve beklentileri sayesinde bu dönüşüme de şahitlik edeceğimizi umuyorum.
Comments